1 Şubat 2014 Cumartesi

kalanları toplamalısın 4-

Yarım kalmış gününü tamamlamak için dışarıya attı kendini. Dışarının neresi olduğu pek mühim değil sadece dört duvardan kurtulmaktı amacı. şimdi nereye ve nasıl gideceğine karar verecekti. şöyle bir cüzdanını yokladı. para çekmeliydi. dikkatli harcamalıyım düşüncesiyle kırpık kırpık çekerdi hep parayı. hesapta kalan parasını düşündü. evet gün tamamlamak için bir kısım harcayabilirdi. hep bunu yapıyordu sonrasında parası mühim bir şeye çıkışmadığında bugün yaptığı harcamayı düşünüp yine kızacaktı kendine. ve yine her seferinde bunu düşündüğünü bilip, güldü kendine. düşünce ne dipsiz bir kuyuydu. uçurum kenarında dolaşmamak yada o kuyuya düşmemek için nasıl düşüneceğini bile öğrenmeliydi insan. o öğrenmiş miydi? bir dönem düşünmek için de hep böyle sokaklara atardı kendini, o kadar yoğun olurdu ki kafası kendine geldiğinde ya başka bir şehirde yada arabasının içinde uyuyup kalmış bulurdu kendini. kaskatı kesilmiş bir bedenle. artık böyle şeyler olmadığına göre demek ki öğrenmişti.
taksiye binmek çok cazip gelse de bu hakkını dönüşte kullanmaya karar vererek otobüs durağına doğru yöneldi. henüz ne yapacağına karar vermemişti ama şehrin en kalabalık caddesine gideceği kesindi. belki bir iki arkadaşını arardı yoldayken. insanlar onu aradığında koşa koşa her şeye eşlik ettiğini düşündü. yalnızlık mı bu? kimseyi aramamaya karar verdi. otobüsten indiğinde dehşet bir kalabalığın içerisine düştü. insan sesleri, hareket sesleri, enstrüman sesleri hepsi bir arada ve tek tek farkedilebilir durumdaydı. dinleme dedi kendine, dinleme yoksa delirirsin. caddeye girdiğinde bir yerlerde oturmalıyım diyerek mekan düşünmeye başladı, orası, burası, şurası derken yol bitmişti. geriye döndü, bu sefer alıcı gözlerle mekanları teftiş ederek yürüdü. bir ara şurası evet burada oturup bir bira içmeliyim dedi ve sonra kendini günün her saatinde hep çok kalabalık olan otobüs durağında buldu. bir otobüs durmuş ve yolcular kuyrukta sırasıyla biniyorlardı. kuyruğun en sonunda beklemeye başladı. otobüse bindiğinde onun peşinden üç beş kişi daha bindi ve otobüsün kapısı kapanamayacak kadar sıkışık bir şekilde yolculuk başladı. arkasında duran çocukların alkol ve ter kokularının yoğunluğu, tanrım. neyse ki çok fazla sürmeyecekti bu yolculuk dört durak sonra inecek bir durak boyu kadar yürüyecekti. deniz havası her şeyi çözümlediği gibi, yarım kalmış gününü de tamamlamasını sağlayacaktı. bankta denize karşı geçireceği 10 dakika ona çok iyi gelecek ve evine o iyilikle dönecekti.
evin merdivenlerinden çıkarken günü bitirmek için ya çok yorulması gerektiğini yada keyifli bir an, bir olay, bir haber yaşaması gerektiğini düşündü. uzun zamandır sadece yorularak bitirdiğini düşünerek üzüldü kendine.
kitabını kapatmadan aldığı notları ve altını çizdiği satırları tekrar gözden geçirdi.
-Her insan gerçekte kendi mağarasından memnundur. herkes kozasını bizzat kendisi örer. o halde niçin insanoğlu mağaranın birinden çıkıp bir diğerine girmeli?
Bilmişler ve bilgiçler de kalkıp ısrarla ve inatla insanların fanuslarını kırmaya, onları mağaralarından çıkarmaya, hem de hiç utanmadan hakikati o zavallıların gözlerine sokmaya çalışırlar.
Ne büyük bir hamakat!
Gerçek kimsenin işine gelmez! Gafletin sevimliliği de buradan gelir.
 
"gaflet" içinde olmayı hayal ederek uyudu.