20 Mart 2015 Cuma

Tek trajedi,...

 Tek trajedi, insanın kendindeki trajikliği görememesidir. Ben, dünya ile yan yana yaşadığımı hep bilmişimdir. Onunla yan yana yaşamaya ihtiyacım olduğunu ise tam olarak anlayamadım; normal bir varlık olmayışımın nedeni budur. 
pessoa

değişkenliğimi bir kenara bırakırsak sürecin benden yana işlediğini hissetme halleri hakim bu aralar içimde. dünyanın garip bir trajediye sahip olduğunu ve bu trajedinin  sonunun maalesef ki pek hayırlı olmadığını anlamanın, benden yana işleyen süreçle eş zamanlı idrak etmem de hem kendim için hem de dünyam için ayrı bir trajikomik bir durum sanırım. 
kavramlarda boğulma günüm değil. hayır. lakin bir kafa karışıklığı var. kabul. 

özümü özümseme, kendime dönme, dünyamı güzelleştirme faaliyetleri içerisinde idrak edilen enteresan mevzuların ve bilgilerin bende bir takım zihinsel deformasyon ve fakat bilinçsel gelişim gösterdiği de aşikardır. 

çirkin, bozulmuş, ahlaksız, yozlaşmış zihnim ile kıyametime sürüklenirken yumuşak bir U dönüşüyle (ki halen o dönüşteyim) açık bir bilinç düzeyine kavuşma halinden ve  dönüşüm sürecinden bahsediyorum tabi.. yani ne yapacak bu seni, ne olacak sonrasında ey sevi diye soracak olursanız eğer şöyle cevap verebilirim; "insan". 
yaşadığımız evrende kanıtlanabilmiş farkındalığı en yüksek canlı. ömür denilen bir süreyle var olmasına müsaade edilen bir çeşit yaşamsal faaliyet. yüzyıllar boyunca üzerine pek çok şey düşünülmüş, yazılmış, çizilmiş irade. 



4 Şubat 2015 Çarşamba

kayıp ada ilanı

Kayıp bir adaya sahip, aklı pek başında olmayan bir kadın varmış. o kadın aslında aklının nerede durması gerektiğine koskoca bir şey olmasına rağmen karar veremiyormuş. kayıp bir adaya sahip olduğunu biliyor ama kayıp olduğu için nerede olduğunu bilmiyormuş. aklının nerede durmasına karar veremediği içinde aklını kullanıp nasıl araması gerektiğini de bilemiyormuş. zaten adanın kıymetli bir şey olduğunu, ve hatta onun sahip olduğu en kıymetli şey olduğunu da başkaları ona söylüyormuş. "adanı bulsan hayatın kurtulacak a kadın" diyorlarmış.
kadın kendi kendine pek akıl karı (a nın incelmesi gerek) olmayan planlar yapıyor, onu kandırmaya çalışan insanların peşlerine düşüp düşüp gidiyor, düşe kalka geri dönüyormuş. kayıp adanın hayallerini kuruyor, adayı bulduğu zaman sahip olacağı hayatı hayal bile edemiyormuş. 

bir gün yine ellerinin arasında aklı düşünmeye çalışırken, bir (pir)  gelmiş.
...






04/03/012 öyküye başlama çabaları volume; yok, küçük sesle okuyunuz.. 

22 Kasım 2014 Cumartesi

yine bir gün ben!

kendini mutlu ve keyifli hissettiğim zamanlarda yazma isteğimin tamamen kaybolup, hafif depresife bağladığımda kımıl kımıl olduğumu, ağır depresyon atakları geçirdiğimde ise sayfalarca yazdığımı söylemiş miydim? Bu yazar, şair, ressam,... vs tayfasının neden sürekli o ruh halini korumak istediği de gayet nettir sanırım. şimdi ben yaşlılık hayallerimi hep ötelerde bir küçük kulübe içinde huzurlu ve keyifli bir şekilde yazmak istediklerimi yazacağım şeklinde kuruyorum ya. işte bunun imkansızlığı. 

çok sevgili doktor bir dostumun bir konuşmamızda bana yaptığı kronik depresyon hastasısın teşhisi ne kadar içimi rahatlatsa da (buda nasıl bir çelişkiyse artık) yaşlılığımın huzursuz ve memnuniyetsiz geçeceği fikri bir o kadar sıktı. hangi yaşlı ister ki bunu. 

yaşlı olabilecek miyim? bu sorunun cevabını dahi bilmiyorken o zamana ait hayaller kurmak ve yapmak istediğim bir şeyi, var olacağımın kesin olmadığı bir zamana ertelemek saçma.. hoş yarın yada bir dakika sonrası hakkında dahi bir fikrim var mı ki? yine de uzun vadeli planlar yapma yaşını artık geçmiş olmam gerekiyor. sevdiğim bir dostumun (?) tahmini kalan 20 yıllık ömrüyle ilgili bir yapılacaklar/yapılması gerekenler listesi vardı. hep o geliyor böyle zamanlarda aklıma. hiç böyle bir liste sahibi olamayacağım çünkü; bir listeye yazılacak ve olması için plan yapacak kadar hiç bir şeye karşı arzu ve istek hissetmiyorum içimde. yo yo üzülmeyin bu durum beni üzülesi bir hale sokmuyor. bilakis anı yaşamak, anın keyfini ve tadını çıkarmam için çook iyi oluyor. plan odaklı yaşamaktansa ana odaklı yaşamayı tercih ediyorum sadece.  bu durum, kendi içinde, benim içimde, toplum içinde ve hatta senin içinde pek çok karmaşık durum yaratsa da ben bu çelişkili ve ironik durumu seviyorum. 

tamam kabul ediyorum biraz arıza bir kişiliğim var. 

kimin yok ki. 


16 Eylül 2014 Salı

gerçek insan...

hocamız bize 'içinizde yaşattığınız gerçek insan kim, iyi yanlarınızı anlatın bakalım' dedi, ben de anlattım; 

"aslında sevi", diye mi başlamak gerek yazıya, tabi ki hayır. ben bir zamandır zaten bu durumu yaşıyorum. yani kafama kocaman kocaman taşlar düştükten ve bir zaman garipseme, saçmalama, kendini azımsama gibi duygular içine girip o duygularla bir süre yaşamış olsam da; aslında nasıl bir "insan" olduğumu -olmam gerektiğini, beni neyin mutlu ettiğini, nasıl bir hayat yaşamak istediğimle ilgili çıkarımlarımı yapıp ona yönelik içsel hazırlıklarıma başlamıştım bile. 

sev'nin en sevdiğim yanı cesareti ve savaşçı olması. (tabi içsel sıkıntılar içerisinde kendini depresyon kollarına bıraktığı ve bezgin, tembel vakitleri de olmadı değil ) tabi iş sadece cesaretle bitmiyor bu cesareti ve savaşı çevrene zarar vermeden bilakis kendim için verdiğim mücadelenin sonucunda oluşan etkinin çevrendeki insanlara da doğru yansıması gerekiyor. dolayısıyla ikinci olarak da bunu sayabiliriz. çünkü bunu da en aza indirgenmiş haliyle başarabildiğimi düşünüyorum. 

yaşam içerisinde hem kendime, hem çevremde ki insanlara zarar verecek pek çok hata yaptım. bazılarını isteyerek, bazılarını ise tamamen bilinç dışı. ve hatta bazılarını ötesini düşünmeden. sadece zevk ve hırslarım için. o an yaptığım şeyin kimseye zararı olacağını düşünme zahmetinde bulunmadan. bunu günlerce haftalarca aylarca tefekkür ettim ve artık o zevk, arzu, ihtiras duygularımın büyük kısmını törpüledim. bu da sayabileceğim bir başka madde olabilir mesela. 

çocukluğumdan bu yana pek dünyevi hayallerim olmadı (kat, yat falan gibigibi) büyüyüp para kazanmaya başladığımda da maddesel şeylerin peşinden koşturmadım hiç -evet buraya kadar doğru bir yaklaşım- para her zaman anı iyi geçirmek ve fazlasını ihtiyacı olan dostlarımla paylaşmak için kullandığım bir araç oldu. böyle söyleyince bu iyi bir şeymiş gibi görünse de aslında değil. neden mi? çünkü benim yaptığım müsriflik ve bonkörlük  bana pek fayda sağlayan bir şey olmadı maalesef ki. ama bir zamandır bu durumun da farkında varıp artık daha tutumlu, israftan kaçınan bir insan haline dönüşmeye çabalıyorum. 

eveeett şimdi gelelim en sevdiğim ahahaha buna çok gülüyorum yahu, kendini sevmek tarafıma. evet ben kendimi seviyorum. kendimi o kadar seviyorum ki ve onunla o kadar barışığım ki tüm çıkıntılarımı fark edebiliyorum, tüm güzel yanlarımı daha çok önemseyip onları daha da güzel hale getirebiliyorum. ve kendimi sevmenin bana kattığı en önemli şeylerden biri de içinde bulunduğum dünyayı, insanları sevmemi ve önemsememi sağlamış olmasıdır. kendime karşı ne kadar nazik, özverili ve düzenli isem etrafımda olan her şeye karşı da aynı düzen ve nezaketi gösteriyorum. 
aslında hepimiz için aynı şey geçerli değil midir? 

çıktığım bu yolculukta doğru insanlarla doğru zamanlarda karşılaşıyor olmanın ve bunun farkındalığını yaşamanın keyfini ve bilincini sürdürebilmek, içimde ki cürufları teker teker temizleyebilmek bundan sonra ki amacım. 

sevgiyle... 


18 Ağustos 2014 Pazartesi

atalarıma teşekkür...

ne çok kötülük var. yo yo kimse de değil, kendimizde. evet! ben, içimdeki kötülükleri fark ediyorum bu aralar. kötü ve bencil duyguların aslında iyi görünen tüm duygularımı sardığını ve yıllarca bu kötü duygulardan arınmış, mümkün olduğunca saf ve masumca yaşadığımı sanarak kendimi kandırdığımı fark ediyorum. evet aslında burada asıl konu "farketmek" farkındalığına sahip olmak. şimdi pek çok arkadaşıma, dostuma ve yahut kardeşlerime filan sorsanız, deseniz ki; sevi'yi nasıl bilirsiniz. büyük bir kısmı iyi insandır der eminim. ( bak burada da yüksek doz ukalalık ve bir kendinden eminlik var mesela -eyvah eyvah- ) çok üzgünüm dostlarım, kardeşlerim. maalesef düşündüğünüz kadar iyi bir insan değilmişim. sadece iyi insan gibi "görünme" çabası içerisinde mevcut bencilliklerini çok iyi kamufle edebilen beceriklinin tekiymişim. 
içime daha döndükçe, etrafıma karşı olan algım farklılaşıyor. insanları yargılama ve eleştirme hakkımı gitgide kendimden alıyorum mesela. çevremde insanlar hata ve kusur işlediklerinde önce dönüp kendime bakmayı öğreniyorum mesela. çünkü diyorum; kötülük bir yansımadır. tıpkı iyilik gibi. 
yani konu şu ki; hep bir görüntünün altına gizlenme güdüsüyle yıllarca gerçek duygularımla yüzleşmemişim. bu gerçek duygular maalesef ki her birimizin içinde var olan kıskançlık, bencillik, ... gibi kötülük barındıran beni insan olma olgusundan uzaklaştıran duygularmış. ha ben şimdi bunun farkına varınca artık bu duygulara sahip olmayacağım mı sanıyorsunuz. tabii ki hayır. tabii ki bu kötü, istemediğimiz duygulara sahip olarak bir süre daha yaşayacağım. bu süre benim bu çirkin duygularımla her yüzleştiğimde biraz daha törpülenerek giderek azalacak. şu an en azından farkındayım ve bu duruma bilincim açık. 
bu bir günah çıkarma yazısı değil. evet bir takım kötü duygulara sahibim, bir süre daha sahip olacağım lakin bilinç düzeyim hiç bir zaman bir canlıya bilerek ve isteyerek zarar verme yanılsamasına düşmedi. zarar vermek istediğim insanlar oldu, ama yapmadım. zihnim bunu yapmamı istemiş olsa da bilincim bunun eyleme dönüşmesini hep engelledi. aslında bu kadar karmaşanın ve hengamenin arasında içsesim kendini hep duyurmaya çalışmış, ben de zaman zaman onu duyabilmişim.  

ondan sebep altyapısı sağlam olan bilincim için, atalarıma teşekkürü bir borç bilirim. 

hepinizi içinize davet eder, kendinizi dinle-n-menizi şiddetle tavsiye ederim. ha bir de sabahları aç karnına elma yemenizi. ;)